31 Temmuz 2018 Salı

ARABAYLA ROMANYA - Road Trip (Romanya - Bulgaristan - Yunanistan). Temmuz 2018

ARABAYLA ROMANYA - Road Trip (Romanya - Bulgaristan - Yunanistan). Temmuz 2018


       
       Son 4 yıldır her yaz araba ile ailece tatil için yurtdışına çıkıyoruz. Bu yıl için İtalya planlamıştık ancak İtalya için feribot , otoyollar , otoparklar , trafik cezaları ve konaklama çok pahalı geldiği için rotayı Romanya'ya çevirdik , iyi de yapmışız. ROMANYA için en net diyeceğim , geçen yıl ki 7 ülkelik Balkan turunun toplamından güzel olduğu. (Araba ile Balkan turu yazısı ve görselleri için Tıklayınız. )

       Hazırlık , güzergah , yakıt , konaklama , yeme içme , maliyet vs tüm ayrıntıları vermeye çalışacağım.(Yazının sonunda) Gitmeyi düşünüp ekstra sorusu olanları da site üzerinden ya da mail ile cevaplamaya çalışacağım (gitarci@yahoo.com)

       HAZIRLIK SÜRECİ;  Tüm hesaplar 4 kişilik aile yolculuğu için. *** Önce ki çıkışlarımızda uluslararası ehliyet alınıyordu ancak ehliyetlerin yenilenmesiyle buna gerek kalmadı. En önemli konulardan biri sağ koltukta iyi bir asistan COPİLOT . Eşim bu konuda uzmanlaştı , navigasyon kullanmayı ve bana yol göstermeyi çok iyi biliyor. Termosta sürekli sıcak su ile çay - kahve servisi ve de yiyecek konusunda hep bana çalıştı sağolsun. Bir de bazı bölümlerde uyuklamayıp benim de uykumu getirmeyeydi iyiydi

       *** Yola çıkmadan evvel cep telefonlarınızın araç içi şarj aletlerini almalı ve Google haritalardan gideceğiniz ülkeleri ''çevrimdışı haritalar'' bölümüne indirmeniz gerekli , böylece internet olmadan istediğiniz yere götürüyor sizi. Ayrıca Google çeviri programında istediğiniz dilleri çevrim içiyken indirip çevrimdışı kullanabiliyorsunuz.

       Yeşil sigorta aracınız için mutlaka yaptırmanız gereken uluslar arası trafik sigortası. Bunun için sigorta acentelerini kullanabilir ya da İpsala ve Kapıkule sınır kapılarında ki TURİNG bürolarından yaptırabilirsiniz. Ücret ve ayrıntılı bilgi için tıklayınız . Tavsiyem aracınız için kaskonuza ne olur ne olmaz diye hırsızlık ta dahil yurt dışı paketi eklemeniz. Çok büyük bir meblağ değil ama tercih sizin. İsterseniz sağlık sigortası da ekleyebilirsiniz. Kapıda bir de (daha önce bankalardan da alınabilir) kişi başı 15 tl olan yurt dışı çıkış harç pulları var. (Ne yazıkki henüz sınırı geçmeden yaklaşık 500 tl gitti ama sonrası rahat) Eşya konusunda olmazsa olmazlar; Tuvalet kağıdı , ıslak mendil (yurtdışında taharet musluğu yok) bol miktarda su , dayanıklı yiyecek malzemeleri (makarna ,hazır çorba , sallama çay. , çerez vs...) Şapka , iyi bir yürüyüş ayakkabısı vs vs . Bunları başka yerlerden ayrıntılı bulabilirsiniz ama önerim mümkün olduğunca az ve öz kıyafet ve eşya.



1. gün BULGARİSTAN   


       Lüleburgaz'dan 04:25 te yola çıktık. Amacımız sabahın ilk ışıklarında sınırı geçip günü maksimum değerlendirmek. Güzergah olarak Veliko Tarnova'yı merak ediyoruz bu yüzden biraz Romanya yolunu uzatıyoruz.  Sabah 06:00 gibi Kapıkuledeyiz. Evraklar tam ancak çıkış harç pulu gişeden alıp (4 kişi 60 tl)  Free Shopta oyalanmadan Bulgaristan tarafına geçiyoruz. Gümrüğe tabi birşey var mı diye soruyorlar yok diyoruz ve hiç bagaj kontrolü yapmadan geçiyoruz. Ailece olunca denetleme tüm gümrüklerde rahat oluyor.
       Bulgaristan otoyol gişeleri yerine VİNYET uygulaması yapıyor yani girişte ki benzinliklerde bizim eskiden taşıt pulu şeklinde cama yapıştırdığımız pullardan alıp yapıştırmalısınız. Benzinliklerde Change Office var. Vinyet bir haftalık 15 1 aylık 30 Leva.
       İlk benzinlikte Vinyet yokmuş derken 6. benzinlik denememizde Harmanlı ilçesine saparak Vinyet buluyoruz. (Trafik ve sınır çıkışlarında Vinyet denetlemesi var , cezası ağır)






       Kazanlık ve Gabrovo içlerine girmiyoruz , pek kayda değer birşey yok. Gabrovo ve Tarnovo arası dağ orman ve fena virajlardan geçiyoruz. Tarnovo da 2 saat kadar geziyoruz , tarihi ve turistik bir yer ancak zaman dar olunca kaleleri değil sadece sokakları gezdik. Bulgaristanda otoparklar için plakanızı tabelada yazan numaraya SMS atıyorsunuz (Türk telefon şebekesi sorun olabilir diye biz alternatif yolu seçtik) ya da görevliler varsa kazı kazan şeklinde gün ay yıl saat belirten 1 levalık otopark bileti almanız gerekiyor.
       16:10 da Rusçuk'a geldik, burası aynı zamanda sınır. Şehir Tuna nehri kıyısında , nehirin diğer tarafı Romanya ve Tuna köprüsü ile karşıya geçiliyor. Köprü ortası bir çizgi ile sınır. Köprü geçiş ücreti 2 Euro yada 4 leva.

 Büyük şehir ile boğuşmak istemiyoruz ve akşam saatlerinde Bükreş' e uğramadan Piteşti'ye geçiyoruz. 45 Euroya Sanedo hotelden apart daire tutuyoruz. Biraz çok ancak geç kaldığımız için çok arama yapamıyoruz. Akşam , gece ve sabah şiddetli yağmur yağıyor.


ROMANYA - (Transilvanya)

       2. gün - Curtea de Argeş : Piteşti'de kahvaltımızı edip yağmura rağmen 40 dakikalık yolculukla Curtea de Argeş'e geliyoruz , Romanya'da gördüğümüz ilk yer ve hayran kalıyoruz , hatta diyoruz ki gece bilseydik te burda kalsaydık. Köy dinginliğinde küçük bir kasaba , tadilatta olan bir tren Garı geleneksel Romanya evleri ve muhteşem manastırları ile çok beğeniyoruz. Burası aynı zamanda gezimizin öncelikli hedefi olan Transfagaraşan yolunun başlangıcı.


Romanya'da tüm tadilat yapılan eserlerde aslının aynısı görüntüye sahip koruyucu örtüyle kaplı olması dikkat çekici










Byzantine Manastırı: 14. yy da İstanbul'dan getirilen mermer ve çeşitli materyallerle yapılmış.

     Yolumuza yarım saatlik bir yolculukla ulaştığımız Poenari Kalesi ile devam ediyoruz. Poenari kalesi Kont Drakulanın asıl kalesi olarak biliniyor. Bran da bulunan kont Drakula kalesini de geziyoruz ama orada eski Romanya prenslerinin hepsi kullanmış kaleyi , sadece Drakulaya ait değil.
Detaylı bilgi için internete bakınız ya da tıklayınız.
Kale civarı Argeş nehri boyunca yemyeşil , hayran kalıyoruz , bir sürü konaklama yeri ve restoran var ancak şanssız bir zamana denk geliyoruz ki Kale kapalı. Kale merdivenleri çok dik ve 1480 basamaktan oluşuyor , en az 10 kişilik gruplar halinde çıkılıyor (güvenlik nedeniyle , ayı ve yabani hayvan çıkabiliyor) Giriş 6 Lei öğrenci 2 lei

Lei: Romanya para birimi , Temmuz 2018 ve gün itibariyle 1 Lei = 1.23 lira










Poenari kalesinden 7 dakika sonra Vidraru Barajı var. Dünyanın en büyük Hidroelektrik Barajı burasıymış. Bol tünelli ve virajlı ama harika manzara eşliğinde barajın setinden geçiliyor , çok büyük ve yüksek bir set , öyle ki aşağı bakarken ürperiyorsunuz.










    Baraj kenarında küçük tezgahlar var. Burada resimde görülen okunuşu Govriç olan ( Gevrek ) simite benzer ip gibi bir tele dizili yiyecekten alıyoruz. Romanya'ya özgü bu govriç sert , üstü tuz ve biraz baharatla kaplı hamur işi , bize biraz yavan geliyor.
     Baraj setini geçip henüz 4-5 dakika Yol almıştık ki karşımıza 2 yavru 1 anne olmak üzere AYI ailesi çıkıverdi. Biz de yanında durduk fotoğraf çektik (ne cesaret diyorum kendime , ayı koruma dürtüsüyle gelip bir pençe atsa kaportayı göçertir.)



Transfagaraşan Yolu :   
       Tanıtım videosu için TIKLAYINIZ  
       BBC’nin Top Gear programı tarafından dünyanın en iyi yolu seçilen Transfagarasan’da Ferrari, Aston Martin ve Lamborghini ile çektikleri videoyu muhakkak izlemelisiniz. Tıklayınız.  
       Mustang için yapılan anlattığım bazı görsellerinde olduğu video için Tıklayınız.
       Transfagarasan’a sadece otomobil ve motosiklet kullanmak için bile gidilebilir. Bu arada efsane manzarası ve dev bir yarış pistini andıran virajları ile meşhur bu dağ yolu senede sadece 2 - 3 ay boyunca açık oluyor. Yol ekim sonundan temmuz ayına kadar kapalı oluyor.
       Romanya’nın meşhur diktatörü Çavuşesku tarafından askeri bir güzergah olarak inşa ettirilen Transfagarasan Yolu Romanya’ya öncelikli geliş sebebimiz oluyor.
Fagaraş Dağları’ndan geçen bu yolda Romanya’daki tüm yollardan daha fazla viyadük ve tünel bulunuyor. Yolun tepe noktasında Romanya’nın en uzun tüneli (875 m.) bulunuyor. 

Transfagarasan Yolu Tarihi

       Çavuşesku , Sovyetler Birliği 1970’li yılların başlarında Çekoslovakya’ya saldırınca, olası bir Romanya saldırısına karşı Transfagarasan Yolu’nun yapılması emrini veriyor. Halk arasında bu yolun Almanlar tarafından yapılan Transalpina Yolu‘na nispet amaçlı olduğu da söyleniyor. Yaklaşık 4 buçuk yıl süren bu yolun yapımında 6 milyon kilo dinamit  kullanılmış ve 3,8 milyon metrekare dağ kesilmiş. Yolun yapımı sırasında ise resmi kayıtlara göre 40 kişi ölmüş. Gerçekte bu rakamın daha yüksek olduğu da söyleniyor. Yol Transilvanya, Wallachia bölgeleri ile Sibiu ve Piteşti şehirlerini bağlıyor. Helezonik virajları ve eşsiz manzarası bilinen bu yol yaklaşık 90 km uzunluğunda. Çavuşesku, Bükreş’teki efsane Parlemento Binası gibi burayı da göremeden ölmüş.













Temmuz ortasında kar kütlesi ve kar topu oynayan çocukları görmek mümkün :)


Tırmanma ve iniş süreci bitince düzlüğe ovaya iniyoruz ve köylerin içinden geçiyoruz.  Köyleri daha sonra yine ele alacağım.


     
       Akşam hava kararmaya yakın Sibiu'ya geliyoruz. Milenium pansiyon diye bir yerde 150 lei'ye konaklıyoruz.  Pansiyon sahibinin eşi Kanal D dizileri izlemekten neredeyse Türkçe'yi sökmüş. Burda da Kanal D Romanya var ve safi Türk dizileri Türkçe haliyle , Romence altyazıyla deli gibi seyrediyorlar.  Yemek için dışarıya çıktığımızda merkezde GARANTİ BANKASI ve yanında Turkish kebap dükkanı buluyoruz. Kebabçıya kapıda Türkçe var mı diye soruyoruz only Romaniş and Arabiş diyor :). Yani Araplar , Türk değiller. Döner yiyoruz ama bizim dönerle alakası bile yok. Müslüman oldukları için asla domuz eti girmez bizim dükkana diyorlar.

3. gün - SİBİU - HUNEDOARA
      
       Sibiu, Transilvanya’da Alman Saksonların kurmuş olduğu 7 şehirden (Siebenburgen) en zengini ve en büyüğü. 1940’lara kadar nüfusun büyük çoğunluğu Almanmış. Bu şehrin kültürünü ve mimarisini tamamen bu Alman mirası şekillendirmiş. 1920’de ilk üniversite açıldığından bu yana şehirde önemli bir öğrenci nüfusu var. Buraya kültür & sanatın Romanya’daki en büyük kalesi deniyor. 2007’de de Lüksemburg ile beraber Avrupa Kültür Başkenti seçilmiş. Şehirde ortaçağdan kalma evler dolu , tarihi dokusu korunmuş ve evler rengarenk.































       Sibiu'dan çıkıp güzel bir otobandan Hunedoara'ya yola koyuluyoruz , otobana kavuşmadan önce göçebe roman (çingene) arabaları geçiyor yanımızdan.

Hunedoara: 

       Hunedoara bir çok tur programında ve gezgin sayfasında yer almaz ancak Hunedoara kalesi , asıl adı Corvin Castle Romanya'nın 2. Büyük kalesidir. 1400 lü yıllarda yapılan Kale tarihte tam 5 kez yangın geçirmiş. Özellikle Türklerin esir edildiği işkence odaları var. Aynı zamanda kalenin bahçesinde bulunan su kuyusu 3 Türk esir tarafından özgürlükleri karşılığında yapılmış. Tam 15 yıl süren kuyunun yapılması sonunda kalenin komutanı ben kararımdan vazgeçtim deyip onları ölüme terketmiş.












 Kale içinde Fotoğraf çekimine gelen genç çift ile bizde birer hatıra fotosu çektirdik.



 İşkence odalarında daha farklı görsellerde var ancak bunlarla idare edin :).  Bu odalar da özellikle ve en çok Türkler katledilmiş.


       Kaleye giriş yetişkin 30 Lei - öğrenci 5 Lei . Hunedoara çıkışı markete uğrayıp Salina Turda tuz madeni için Turda'ya yola çıkıyoruz.

       Akşam gün batımına doğru Turda'da oluyoruz ve şehrin dışında Tuz madenine çok yakın 125 Lei'ye pansiyon buluyoruz. Pansiyon sahipleri o kadar temiz kalpliler ki , kimlik yok, pasaport yok, belge yok evde kendi eşyaları dolu, Sabah giderken kapıyı kilitleyin anahtarı paspasın altına koyun gidin diyorlar.

4. Gün , Turda - Targu Mureş - Sighisohara

       Salina Turda, ortaçağ’dan günümüze, 1932 yılına kadar aktif; yerin yaklaşık 150-200 metre altına kadar inen sıra dışı bir tuz madeni. Kesinlikle tünelden içeri adım atmanızla birlikte sizi heyecanlandıran ve fazlasıyla hayret uyandıracak özel bir yer. Unesco tarafından koruma altına alınmış olup dünyanın en güzel 22. yeri seçilmiş. Astım ve alerjik hastalıklar için şifalıymış maden. İçerideki nemli havadan dolayı herhangi bir bakteri yaşamıyor. Nem %80, hava sıcaklığı 10 derece civarı. Bu yüzden kalın giyinmeniz çok önemli. Ayrıca kesinlikle en erken saatlerde gidilmeli , merdiven , asansör ve koridorlar ilerleyen saatlerde aşırı kalabalık oluyor ve çok fazla sıra bekleniyor. İçeri girdikten sonra tünelin sonunda balkona gelip, asansör ya da merdiven ile 13 kat aşağıya aşağıya iniyorsunuz. Tuz madeni şehrin kenarında - dışında , kaldığımız yere yürüme mesafesi ve yürüyerek gitmek için yola çıkıyoruz. Ancak şehirin dışı olduğundan arada koyun sürüleri ve pek te tekin görmediğimiz çoban köpekleri var , çoluk çocukta olunca ürküyoruz. İlk defa ailece otostop çekiyoruz ve ilk araba bizi alıyor. O kadar yakın mış ki 2 dakika sonra iniyoruz :)

       Maden 2 bölümden oluşuyor. 1. bölüm zemine indiğiniz ve aktiviteleri yaptığınız, 2. bölüm ise maden faaliyetteyken çöküp sular altında kalan; bir göletin olduğu yer. Burası seviye olarak en alt kısım. Dilerseniz gölde sal kiralayıp kürek çekebilirsiniz. youtube video için tıklayınız


TARİHÇE
       1200’lü yıllarda tuz, altın kadar değerli bir madenmiş. Hatta şövalyelerin maaşlarının bir kısmı tuz ile ödenirmiş ve Salina Turda’dan çıkarılan tuzlar şövalyelere dağıtılırmış. Ayrıca Avusturya-Macaristan krallığı tuz ihtiyacının tamamını buradan karşılamış. 1932 yılına gelindiğinde maden kapatılıp, peynir deposu olarak kullanılıp, II. Dünya Savaşı’nda ise sığınak olarak değerlendirilmiş. 1990’lı yılların başında da tamamen turistik bir yere dönüştürülüp, ziyaretçilere açılan Salina Turda, 2013 yılına kadar 2 milyon ziyaretçi ağırlamış.








 Başta yazılara tepki gösterdik ancak yazılmayan yer neredeyse kalmadığını ve de Türk'lerin kullandığı bir alanı görünce bizde yazmadan duramadık :)



Asansör ve merdiven sırası (biz erken gittiğimizde böyleydi , yukarı çıktığımızda bunun 20 katı iniş için sıradaydı.

       



Salina Turda tuz madenini gezdikten sonra kaldığımız yerde kahvaltımızı edip toparlanıp Targu Mureş'e yola koyuluyoruz Ancak burada ilginç ve terk edilmiş bir eve rastlıyoruz. Sanki Çingene ağası ya da Mafya babasının evi gibi.


       Dişi Kurt Heykeli (Kurt Capitone) ve altında Romanya’nın milli kahramanlarından sayılan Avram Lancu’nun heykeli. Yolumuzun üzerinde bir kasabada ilgimizi çekiyor ve fotoğraflıyoruz , sonradan bu heykel neredeyse her şehirde karşımıza çıkıyor

Targu Mureş : 

       Burası ile ilgili ''fazla bir şey yok''  tarzında yazılar okuduk ama ön yargı ne kadar kötü bir şeymiş bir kere daha öğrendik. Çünkü Şehir tarzında burayı birçok yerden çok daha fazla beğendik , hatta Turda'ya 25 km olan Kaloşvar'a ön yargılar nedeniyle gitmediğimize pişman olduk. Targu Mureş kısa tanıtım videosu için Tıklayınız.






Sibiu'dan sonra burada da Garanti Bankasına rastlıyoruz.






Parkın içinde böyle bir yer görünce herhalde millet böyle poz veriyordur bizde verelim dedik :)



Burada da bir dönerci bulduk ama dediğim gibi bizim dönerle alakası yok. Elemanlara Türkiye ile alakası olan var mı dedik. Hiç bir alakası olan çıkmadı , ne patron ne de çalışan. Anladığım bizde görüp buraya getirmişler , yani fikir çalmışlar. 






       Burada güzel vakit geçiriyoruz ve Sighisoara'ya biraz geç kalıyoruz. Sighisoara'ya vardığımızda saa 21:00 ve kalacak yer için nereye baksak dolu. Old Town meydana geldiğimizde ayak üstü sohbet eden üstelik bazısı Bursa'lı olan bir grup Türk ile karşılaşıyoruz , bizde sohbete katılıyoruz. Derken epey geç oluyor ve biz hala kacak yer bulamıyoruz. En sonunda ana yol üzeri kavşakta Apart Hotel'de 230 lei'ye bir yer buluyoruz. Dublex ve rahat etmezseniz diye karşı odayı da bize veriyor. toplamda 7 yatağımız var :). Resepsiyonist kadın müthiş ilgili ve yardım sever , Hotel az da olsa yol gürültüsünü alsa da konforlu güzel bir hotel.


Kaldığımız Hotelden 2 foto


5.Gün Sighisoara - Viscri - Bran - Raşnov

       Avrupa’nın en iyi korunmuş Orta Çağ kasabalarından biri olan Sighişoara; pastel boyası gibi duran rengarenk evleri, Arnavut kaldırımlı sokakları ve tarihi kuleleriyle Romanya’nın en popüler turist rotalarından biridir. UNESCO kültür mirası listesinde bulunan şehir, aynı zamanda Vlad Tepeş’in (nam-ı diğer Drakula)’nın doğum yeridir. Tıklayınız.
Biz de Hotelden erkenden ayrılıp rica ile arabamızı Hotelin otoparkında bırakarak şehri öğlene kadar dolaşıyoruz.




















       Sighisoara gezimiz bitince hedefte Viscri köyü var ama yol üzerinde ki köyler de masalsı yapılarla bizi büyülüyor.







Viscri :  Viscri Köyü, Ortaçağ’dan günümüze kadar bozulmadan kalabilmiş Sakson köylerinden. Şimdiyse burada yaşayan sadece 16 Alman kalmış. Köyü meşhur eden asıl unsur da UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ndeki 1185 tarihli kilisesi. Saksonlar geldiğinde kilise küçük bir şapelmiş. 16. Yüzyıl’a kadar yapılan bazı eklemelerle romanesk bir kiliseye dönüşmüş. 17. yüzyıl’da da duvarları sağlamlaştırılarak bugünkü halini almış.
1998’de ilk defa Romanya’ya gelen İngiltere prensi Charles, Transilvanya’ya ilk görüşte aşık oluyor. O gün bugündür, Transilvanya’nın köy hayatını ve doğasını korumayı kendine misyon edinmiş. Viscri Köyü’de el attığı yerlerden ve burada bir ev satın alıyor.
     Bizde Buneşti köyünden saparak anayoldan çıkıp Viscriye yol alıyoruz. Yol berbat ve ıssız , arkamızdan gelen araba bile bizi endişelendiriyor. Tarla yolu gibi , nereye gittiğimizden bile çok emin değiliz ama 7 km yazıyor , inat edip köye varıyoruz. Yol berbat olmasa çok güzel bir köy ama o yolda arabayı hırpalamaya değer mi bilemedik.









 Prens Charles'in Viscri'de ki evin girişi ( yoldan görünüm ) Allta ki 4 fotoğraf ta evin bahçesi , avlu kısmı




Yol ıssız ve çok bozuk dedik ya , bu ıssızlığı fırsat bilen bir güzellikle de karşılaştık yolda.


       Köyler konusuna tekrar değineceğim demiştim. Romanya da köylerde farkettiğim en önemli özelliklerden biri içinden yol geçip sağlı sollu , yola 5-10 metre mesafeden yolu seyreden evlerin olması , neredeyse hiç yolu kesen ara sokakların veya yola paralel bir arka sokağın olmaması. Yani köyler genellikle yol boyunca düzlem şeklinde sıralanmış evlerden oluşuyor. Çok az köyün arka 2, 3. sokakları var gibi , bu arka sokaklı köylerden biri Viscri için giderken de , dönerken de içinden geçtiğimiz Buneşti 


       Viscri yolunun kötülüğüne katlanıp Buneşti'de tekrar asfalt yola kavuşuyoruz. İstikamet Braşov yöresi , yolda Rupea kalesini görüp sapıyoruz ancak ücretli ve küçük olduğundan içimiz dışımız kale oldu diyerek içeri girmeden şöyle bir bakıp yola dönüyoruz.


Büyük şehirlerden kaçındığımızı söylemiştim. Hedefte büyük olarak Braşov var ama hemen yakınında Raşnov ve Meşhur Bran (Drakula şatosu) kasabaları var. Önceliğimizi küçük yerlere vererek ve geceyi geçirmek için Braşovu atlıyor yarına bırakıyoruz.

Önce Raşnov'a geliyoruz. Tepede bir kale ve teleferik tipi asansörle çıkılıyor (yine ücret yine para) , tepenin arkasına dolandığımızda bir panayır gördük. Meğer oranın festivaliymiş ve festival yürüyüşüne denk geldik. 





Yürüyüşü izleyip akşam da eğlencelerin olacağını öğrenince hemen Bran'a gidip , geç kalmadan görüp geri dönmeyi planlıyoruz. 10 dakikalık yolu yolda çalışmalar nedeniyle 25 dakikada alıyoruz.

Bran Kalesi : (Drakula şatosu olarak ta biliniyor) 1377 yılında halk tarafından taştan inşaa edilmiş ve 1438-1442 yılları arasında Osmanlılara karşı savunma amaçlı kullanılmış. Nam-ı diğer Drakula’nın yani Vlad Tepes’in (Kazıklı Voyvoda) bu bölgede bulunan ve Transilvanya Alplerini geçmeyi sağlayan Bran Geçidinden geçerken birkaç defa bu kaleye gelip konakladığı tahmin ediliyor. Ancak bu kale ile herhangi bir ilgisi olup olmadığı kanıtlanamamış. Kale yıllar içerisinde askeri olarak önemli bir rol üstlenmiş (sığınak, depo vb.).
Kale girişi tüm kalelerde olduğu gibi ücretli. Yetişkin 40 çocuk öğrenci Lei . Kapanmasına 10 dakika kala yetişiyoruz ve içeri girdikten sonra 1 saat daha gezme şansımız oluyor. 













Bran'de çok güzel evler var ama çok fotoğraf çekemedim.






      Bran'dan Raşnov'a geri dönüyoruz. Casa Monteanu diye meydanda , merkezde bir pansiyonda kalıyoruz.(200 Lei) Sahibinin adı Monteanu ve çok muhabbetçi bir adam , eşi de çok sıcak kanlı ilgili , samimiyet artıp arkadaş oluyoruz , ertesi gün işe giderken vedalaşıyoruz , 'iş'  diyoruz kimliğini gösteriyor , orada Polis şefiymiş ve 10 dakika sonra kıyafetleriyle geliyor fotoğraf çekiliyoruz ancak sosyal medyada paylaşma diyor :) 

6. Gün - Braşov - Bükreş :   Braşov Youtube video için Tıklayınız.


       Raşnovdan Brana geldiğimiz kısa yoldan değil de orman içinden Dünyaca ünlü Poiana Kayak merkezi ve Braşovu panaromik izleyeceğimiz yolu tercih ediyoruz , tavsiye ederiz.
       Hatırı sayılır Alman nüfusuyla Romanya’nın Saksonyası, Karpatların eteğinde kurulmuş, puslu, minik ve güzel bir Orta Çağ şehri Braşov. Havası genelde serin, dağ esintili, temiz. Renkli, küçük evlerle çevrili meydanının hemen birkaç adım ötesinde yeşil dağlar başlıyor.
       Bran’daki Kont Dracula Şatosu ve Avrupanın en önemli kayak merkezlerinden Poiana Kayak Merkezi yoğun ilgi gördüğünden  hem konaklama hem yeme içme hem de alışveriş için Romanya’nın pahalı kentlerinden biri Braşov. Tabii ki diğer Avrupa şehirlerine kıyasla ucuz olduğu aşikar.







 Daha önce de bahsetmiştim , burada tadilat gören tüm binalarda aslının aynısı görüntüye sahip örtü ile güvenlik sağlanıyor.













       Akşam Bulgaristan Haskova'da olmayı planlıyoruz ancak büyük hataymış. Hesaplarımıza göre gece 24:00 gibi oralarda oluruz dedik , demez olaydık , ona uymak için bir sürü harika yeri es geçmişiz. Romanya'nın en önemli eserlerinden PELEŞ kalesini Sinaia'da vaktimiz az deyip aramaktan vaz geçerek atlamışız (asıl kalenin adı aklımıza gelmedi , internet te olmayınca bakamadık).  Braşov - Bükreş arası dağ yollarında muhteşem manzaralarla yol alıyoruz. Burada yol üzerinde çok hareketli , sanki hemen bir sokak arkada Bodrum sahilleri varmış gibi yoğun ve kalabalık KAYAK merkezleri görüyoruz ve şaşırıyoruz. Yazın göbeğinde kayak merkezi tıklım tıklım. Öğreniyoruz ki rafting , trekking , Atv safari , ... gibi bir çok doğa sporu ve turistik yerler varmış. Çok pişman oluyoruz ve bir sonra ki gelişimize gezeriz diye kendimizi avutuyoruz. Üstelik te gece 24:00 da değil Haskova'da , sınırı geçip Rusçuk'ta anca olabiliyoruz ki daha 5 saatlik yol var.

       Trafik , otopark , yer bulma , kalabalık  gibi şeylerle boğuşmak istemediğimiz için Bükreş'te sadece Parlemento binasını görüp içinden şöylece bir geçme kararı alıyoruz. 








       Bükreş Parlemento binası sonrası Bulgaristan'a yola koyuluyoruz. Geldiğimiz yoldan geri dönüyoruz , yani Tuna köprüsünden geçip Bulgaristan'a giriyoruz. Yine giriş öncesi 2 € köprü ücreti var . Sınırda Sırbistan yolunu tercih etmeyen bir sürü gurbetçimiz var , onlarla beraber benim de pasaportum alınıyor ve çek kenara deniyor. Gişenin kenarında bir sürü kişi pasaport bekliyor , anlıyoruz ki Türk pasaportlarına karşı keyfi bekletme uyguluyorlar , diğer vatandaşlar hiç beklemeden geçiyorlar , yarım saat kuyrukta gişeye , 40-45 dakika kadar da gişe sonrası pasaport bekledik. 

BULGARİSTAN


       Vakit sınırda beklemelerle beraber epey geç oluyor. Haskova için ortalama 5 saatlik bir yol var ve sabahtan beri yollardayız. Rusçuk'ta gecenin o saatinde kalacak yer aramaya başlıyoruz. Çok seçenek yok , genelde sınırdan dolayı kamyoncular için mekanlar var , sabah devam edeceğimiz için yeter ki yer olsun diye  biz de o tarz bir hotel bulabiliyoruz 66 leva'ya. 

7. Gün , Rusçuk - Razgrad - Omurtag - Haskova :

       Sabah erkenden yola koyuluyoruz , Razgrad'ta benzinlikte piknik tipi kahvaltı ediyoruz. Eşimin anne babasının köklerinin izinde Omurtag kasabasına uğruyoruz. Burada bir Türk düğününe denk geliyoruz ve biraz izliyoruz. Daha sonra tenha ama yemyeşil orman yollarından otobana kadar bakına bakına gidiyoruz.






 

Akşam üzeri Haskova'ya varıyoruz , önce halamı sonra oğlunu ziyaret edip geceyi hala oğlunda geçiriyoruz. 

8. Gün , Haskova - Kırcaali - Makaza - Yunanistan (Gümülcine - Fanari)
       
       Sabah bu sefer kendi köklerimin izine yola koyuluyoruz. Hedefte Anneannemin doğup büyüdüğü köyü ve hatta evi bulmak var. Köyü ve hatta 80 küsür yıllık akrabaları bulmak çok güzel ancak çok ama çok değişik bir yolculuk deneyimi yaşıyoruz. Köy boşaltılmış , terk edilmiş koca köyde sadece 2 kişi kalmışlar ve bunlar kardeşler. Bu iki kişi de uzaktan akraba çıktılar (anneannemle kardeş torunu sanırım) ''Yol'' berbat diyeceğim ama yol kelimesi doğru olmaz sanırım. En son giden 20 yıl önce bu yoldan geçmiş gibi , tek arabalık , bir yan uçurum , etrafta bir insani yaşam belirtisi yok , arıza ya da lastik patlasa yardım çağırmaya yürüyerek gitsek kurda kuşa yem olunacak bir yer.  Arabanın altı vura vura gittik ve ödümüz patlayarak döndük , medeniyete dönünce inip asfaltı öpesimiz geldi.

Yolun en düzgün ,yol gibi görünen, uçurumsuz tehlikesiz bölümü burası , öyle tedirgindik ki diğer yerleri çekemedik bile !!!

87 yıl önce anneannemin doğup büyüdüğü ev , köyde hemen tüm evler böyle terk edilmiş durumda

Köklerimizin izinden sonra Kırcaali üzerinden Makaza sınır kapısı ve oradan Yunanistan'a Gümülcine'ye geçiyoruz. Bulgaristan'ı geçit olarak kullanıyoruz.

  YUNANİSTAN  


       Sınırda 25 dk kadar beklemeyle Yunanistan'a geçiyoruz. Gümülcine her Yunanistan'a gidişimizde yemek ve dinlenmek için uğrak yerimiz. Gümülcine'de meşhur King Food (Türk) dönerci de oraya özgü soslarıyla tombik döner yiyoruz. Türklerin olduğu o çarşı öyle boş ki sanki gece gibi , dükkanlar kapalı , insan yok (Siesta saati). Sonra diyorlar ki kriz var. 
Gümülcine Kılıç Meydanı


       Gümülcine'den tatilimizin 2. kısmı olan deniz tatili için geçen sene de uğradığımız Fanari'ye yol alıyoruz. (yol 30 dk.) Fanari yazlıkçı bir köy , sakin küçük ancak hafta sonlarında Romanya - Ukrayna - Sırbistan - Bulgaristan ve de Batı Trakya il , ilçe ve köylerinden denize gelenlerle sahili çok kalabalık olan bir yer. Ucuz ve çooook uzun bir sahili , çocuklar için uzun süre derinleşmeyen ve temiz bir denizi var.  Geçen yıl kaldığımız yerden çok memnunduk ve hiç başka yer bakmadan oraya bakalım dedik (Vasilis) ve şansımıza boş yer vardı. Geçen yıl geceliği 40€ ya kaldık , bu yıl geçen yılı öne sğrdğk , pazarlık vs 35 e anlaştık. 2 gece ama duruma göre uzatırız dedik. İkinci gecenin sonunda 3 gün daha uzatıyoruz dedik , tamam dedi ancak meğerse o toplam üç gece sanmış sonrası için başkasına rezerve etmiş. Biz de 3. gün de Selanik'e 4 sene öncesinden edindiğimiz ve aile gibi olduğumuz dostlarımız Dimitri'lere gitmeye karar veriyoruz. 
       Fanari'den çıktıktan hemen sonra yol üzerinde gölün içinde kurulmuş olan ''Porto Lagos Agios Nicolaos'' kilisesini geziyoruz.




     Yunanistan'a 5. gelişimde bu defa İskeçe'yi gezmeden gitmeyelim dedik ve hem yemek hem gezmek için İskeçe'ye uğradık. Çok fazla bir şeyi yok , old town güzel , küçük bir meydan var o kadar ancak her yıl Şubat ayında düzenlenen İskeçe karnavalı Rio karnavalı sonrası dünyanın 2. büyük karnavalı olduğu rivayet ediliyor.

       Akşam üzeri Selanikte aile dostumuz Dimitri'lerde oluyoruz. Dimitri , eşi Eleni ve kızları Haroula bizleri büyük bir heyecanla bekliyorlardı. İçeri girdiğimizde kekler börekler yemekler hazır bizleri bekliyordu. Eleni muhteşem bir aşçı , harika yemek ve börekler yapıyor. Böreklerimizi yedikten sonra kısa bir çevre turuna yürüyüşe çıkıyoruz. 



 PAOK Stadı



Kokoreççi ve girişte ki Mankeni

       Ertesi sabah Selanik panoramik görüntüsünü bir tepeden izliyoruz ve sonrasında Halkidiki istikametine Peraia ve Nea  Michaniona sahillerini gezmeye gidiyoruz. Siesta saatlerinde eve dönüyoruz , çocukları Dimitri'lerle bırakıp Selanik'e gelince 4. kez de olsa Atatürk evine uğramadan olmaz deyip  merkeze gezmeye gidiyoruz. Akşamında büyük kızları Konstantina, eşi ve torunları da gelerek mahallelerinde ki bir restoranda harika gece geçiyoruz.
Yemek sonrası yine yakın bir mahallede kurulan panayır/festivale katılıyoruz. Yerel halk dansları gösterileri izleyip kurulan gece pazarını geziyoruz. 



       Ertesi gün Selanik'ten Ohrid'e giden yol üzerinde bulunan (haritalarda orta yol) Edessa ve Makedonya sınırına çok yakın Loutraki'ye gezmeye gidiyoruz. İki yer de harika yerler. Edessa çok büyük bir şelaleye sahip su şehri ve aynı zamanda o yörede meşhur kayak merkezi. 




       Edessa'dan sonra tenha ve ıssız dağ yollarından manzara eşliğinde Loutraki'ye geçiyoruz. Burası da orman içerisinde bir kaynaktan çıkan sıcak suyun dere şeklinde aktığı ve etrafında termal tesislerin bulunduğu harika bir yer. Tesisleri ve cafeleri kullandığınızda ücret ödüyorsunuz ancak diğer türlü istediğiniz yerden dereye giriş ücretsiz.







      Loutraki'den çıkıp Dimitri'nin köyü Agios Petros'a doğru yol alıyoruz. Yol üzerinde Goumenitsa diye bir köyde Valentinos tavernada yemek yiyoruz. İşletmeci Maria ve biraz Türkçe biliyor , anneannesi İznik tarafından göç etmiş. Marianın köyü Dimitrinin köyüne 5 dk mesafede Evropos köyü ve burada köyün çoğunluğu Türkçe biliyormuş. Akşamında da Yalancı Dolma (minik sarma) festivali ile Türkçe şarkılardan oluşan eğlence olduğunu söylüyor. Bu arada yemekleri mükemmel , hele de mezeler tüm Yunanistan'da süper.   Yemek sonrası Agios Petros'a Dimitrinin köyde ki evini ziyaret ederek 2 adet köpeğini besliyoruz ve sonra Evropos'a festivale gidiyoruz.  Yine halk oyunları gösterileri (müziklerin tamamı bizde Türkçe söz karşılığı versiyonların olduğu Yunanca şarkılar) izliyoruz. Bu esnada izleyen halka büyük plastik bardaklarda şarap ikram ediliyor , ardından da plastik kutularda minik sarmalar ikram ediliyor. Geç oldu kalkalım derken gösteriler bitip yerel piyanist ve solist Türkçe şarkılarla oyun havaları çalmaya başlıyorlar. Konyalım , oy oy Eminem , Kız sen İstanbul'un neresindensin , Bir mumdur iki mumdur... bizde oynamaya başlıyoruz.





       Harika bir günün sonunda gece saatlerinde Selanik'e dönüyoruz. Ertesi sabah güzel bir kahvaltının ardından Dimitri'lere veda ediyoruz. Eleni bize yolluk olarak lazanya - fırın makarna arası spesiyalleri Pastitsio (bize özel dana kıyma ile) ve bir tepsi revani hazırlıyor. Bu kısa sürede harika zamn geçiriyoruz , bu sebeple ne kadar teşekkür etsek azdır. Seneye tekrar gelme sözünü  alıp uğurluyorlar bizi.
       Selanik'ten sonra Fanari'de yarım kalan deniz muhabbetini bir kaç gün Dedeağaç Makri köyünde değerlendirip öyle Türkiye'ye dönmeyi düşünüyoruz. Gün Pazar olduğu için izdiham derecesinde kalabalık var ancak akşama boşalacağını düşünüp yer arıyoruz ve de denize çok yakın bir ev buluyoruz 40€ ya. Ertesi sabah deniz sakin ve harika, öğlen saatlerinde de Dedeağaç gezisi alışveriş vs.
Plaj ve Dedeağaç , özellikle de marketlerde Türk dolu. Toplam 2 gece kalıyoruz ve son gece ben kafayı yarmış bir halde tatili noktalıyoruz , Türkiye'ye dönüyoruz.



      DEĞERLENDİRME :

16 Gün Yurtdışı tatili , Bursa'dan evden çıkarken sıfırladığım kilometre eve döndüğümüzde 4345 km. Bunun 960 kilometresi Türkiye sınırları içinde 3385 kilometresi yurtdışında olmak üzere 2030 TL benzin harcaması , 385 otoban - köprü - otopark (160 lirası yurt içi feribot ve otoban) olmak üzere  toplam ;
*** 2415 lira ulaşım giderleri.
*** 2375 lira konaklama
***  340  lira çeşitli kale - müze girişler
*** 1500 - 1600  lira civarı yeme içme , çeşitli alışverişler vs vs
   - 6600 - TL ortalama toplam harcama  
4 sene evvel de gider kalemleri aynıydı ancak Euro 3.300 leva 1,6tl :( 

        
   

Bu yazıyı hazırlamam 1 haftamı aldı , parça parça hazırladığımdan bazı ayrıntıları atlamış olabilirim ve sona geldiğimde iyice yorulduğumdan aklıma yazacak başka bir şey gelmiyor. 

Önce ki Balkan gezisi linki   http://iyigezmeler.blogspot.com/2017/07/

     Yardım isteyen ya da soruları olan herkese elimden geldiğince bilgi vermek isterim.

     Serkan ALTAY         gitarci@yahoo.com 

DİKKAT !!!  Lütfen Fotoğraf ve yazıları izinsiz kullanmayınız...




2 yorum:

  1. Serkan Bey..

    Her satirini tek tek dikkatilice okudum. Arabayla Bulgaristan, Romanya ve Moldova uzerinden Ukrayna Vinnitsa ya aiolem ile beraber gidecegiz. Esim Vinnitsa li. Yaklasik 1500 km. Ilk defa yurtdisina arac ile cikacagimdan yazinizdan oldukca faydali bilgiler edindim. Cok tesekkurler.

    Saygilar..

    Ibrahim

    YanıtlaSil
  2. Yazınızı ilgiyle okudum. İyi ki okumuşum, elinize sağlık. Araba ile Balkanlar Turu yapmış bir aile olarak sonraki hedefimiz olan Romanya hakkında güzel bilgiler edinmiş olduk, sağolun :)

    YanıtlaSil